Kuledibi Çıkmazı No:9

Uykusuz bir galata sokağı, suratsız. Sokak çocuğunun karşılığı – sokak sokağı! Üstü başı pis. Dar, rutubetli,erkek kokan, yasadışı. Kararmış taşları basınca su fışkırtır paçalarıma. Çıkmaz sokak ustası şöför ler teker öptürür ters yol kapanlarına, evcilleşmiş…
Kaldırımlarının her karışına bir popo izi ve yanında yuvarlak içki şişesi motifi. Fırçalasan geçmez, ruhu … İşsiz bir patron. Seçilmemiş son üç kartvizitinden birisini bana verir, atamam, işime de yaramaz. Dokunur bana böylesi. Efes ekstrasını içer. Bir sigara jelatini havalanır…
Der ya: koşuda arkada kalmış Galata lı Ali baba, ‘’o benim dalağım böbreğim’’. Benden bahsederken başkalarına! Epey zaman olmuştu böylesine yürek den gelen sevgi sözcüklerini duymayalı! Facebook da okumuştum. Bir arkadaşım sevdiği arkadasının fotoğrafının altına ‘’seviyorum bu çocuğu’’ yazmıştı, kıskandım! Meselenin tam da özü bu değil midir? Bundan değil midir? Nerdeyse yasaklı sevgi sözcüklerini ruhumuzdan, gülüşümüzden çıkarışımız. Sadece kadınlara söylenen sevgi sözcüklerinin erkeklere yakışmaması misal? Yasaklanması fark etmediğimiz, homo fobik bir oto sansürlen! Güce, iktidara bırakmadık mı zihnimizi, yüreğimizi. Çabamızın hep ‘’en’’lerinde dolaşırken geride bıraktıklarımız üzerine düşündük mü? Bütün kabadayılığını sadece erkeklik jargonundan alanların belleklerinde hiçbir sevgi sözcüğünün olmadığına eminim. Sevgi sözcükleri yaygınlaşsın…
Bir başka, koşuda arkada kalan Ahmet reis: tophane de oturuyormuş. Kirası 40 lira! Gerisini biz düşünelim. Bütün düşüncelerimin eksik kalacağını, hayallerimde sadece ‘’sheltox ve ağzı kırık permatikler’’ canlanıyor. Sahiden reis. Ama bana tayfalığını anlatıyor: ‘’bozca ada diyor bilmem kaç metrelik tekne, minare boyunda dalgalar, 600 kiloluk orkinos peşinde 3 kocaman tekne yakalayamadık diyor yakalayamadık’’. Sadece Japonlar 72 çeşit yemeğini yapıyormuş. Tutkuyla anlattı. Çıtırdayan ses tonuyla ‘’patlasın balonlar’’ dedi. ‘’Hahaayytt’’.. ‘’Kefal dedi aksi tıkız balık dır, sıçradı mı minare kadar yükselir’’ dedi. Bunları anlatırken allahına kadar bir dişi, süzüldü önümüz den topuklu ayakkabıların dikkatinde. Arkasında iki erkek . erkeklerin yürüyüşü yandan çarklı. Vay dedi Ahmet reis vayyy, bitirim dedi kabadayılara bak. Patlasın balonlar diyerek gülümsedi, alaysıladı. Kaptırmış sol elinin son 3 parmağını teknenin ağ çeken çelik halatına, halatla birlikte bende dönmesem kolda giderdi diyor. Artık ayakkabı boyacısı… Kedilerim var diyor tophane sokaklarında Ahmet reis. ‘’3 lira ya 3 lira, tavuk ciğer alıp bir yapıyorum bunlara’’ diyor. ‘’sarmanları bir gör kasıla kasıla gelişlerini’’ diyor. Hele bir sarı var kaşı gözü burnu görmelisin, patlasın balonlar diyor! Amaann… Bütün ölçü birimi ‘’minare boyu’’, bütün coskusu yahut cümle sonlandırması ‘’patlasın balonlar’’. Elinde temiz dayanıklı bir yoğurt kabı, ‘’yemeğimi koyacam buna’’ diyor. Doğruldu, gitmek için güç buldum, gideyim diyor. Başı Galata kulesine bakan sokağı arşınlayarak arkasından ‘’patlasın balonlar’’ diye bağırıyorum. Ve gitti… Bıraktı belleğime birkaç söylem. Patlasın balonlar. 3 lira ya alıyorum tavuk ciğerini 3 liraya kediler çok seviyor demişti. 40 lira olan oda ya da ev kirası hala kafamı karıştırıyor! Düşüncemde karşılık buluyor kelimeleri Ahmet reis in. İçimde tartışacağım…
Sallan pati geliyor Galata lı Ali baba ( bitirim ali) kule dibinden. Sol omuz düşük, boyun içerde ve hafif önde. Güneş den sararmış uzun saçları, gri… Soğuk, dertli, üzgün bir tavırla:

Selamün aleyküm
Aleyküm selam Ali bobuş.


Sessizlik . Ayak ayak üstüne atıp oturmuşum. İndirip, döndüm Ali baba ya:

Hayırdır Ali baba keyfin yok gibi?

Dişler yok. Sevim li bir konuşma tonu (zararsızlığın öteki adı, teslim olmuşluğun, anı yüklü bir ton) ‘’ beni bir çocuk bile vurur, Ahmet kaya ‘’. Kafa taşak gibi. Dibine kadar kesilmiş tırnakları sigaranın önünde, titrek. Buğulu gözler kısık. Ağlak, öfkeli, durumu kabullenememiş bir edayla ve peltek…

O meydanda çay bahçesi var ya, çay bahçesi dinlerini sikeyim ben onların dinlerini… Zamanın da siktiler bir Ermeni yi aldılar orayı. Adam oldular…
Noldu ya hayırdır?
Yavşak onlar. Neymiş kule dibinde sokak müziği yapmayacakmış gençler!
Boş ver Ali baba ya, takma sen kafana. Düşman kazanma baba sen. Kendine sahip çık.

Giderek artan ve öfkelenen ses tonuyla, buğulu gözleri ağlamaya hazır. Tıpkı bir çocuk gibi iç çekerek hem de.

Haksızlığa gelemiyorum ben amcam amcam, güzel amcam…

İşte bütün bu sohbetler kule dibi çıkmazı no:9 da, Galata da. 200 yıllık bir eski ardiye de, avlu da. Şarapçıların mesken bellediği kapalı bir tarihi mekanın önünde. Hem de 3 kadın sanatçının bu tarihi mekan da açtığı serginin önünde geçen sohbetler!

Şarapçılara kucak açmış. Sokak kedilerini beslemiş. Yuva yapıp yumurtlamadan kaçan kumruyu özlemiş bir sergi. Şarapçıların ve kafası karışmışların sergi mekanının tuvaletini kullandığı, elini yüzünü yıkadığı. Rahatça içeri girip dakikalarca işlere baktığı. Ucuz fotoğraf çeken cep telefonlarıyla, anısına almak istediği görüntülere izin veren. Kitlesi olmayan bir sergi. Beklentisi çok olmayan, dostça gelen birkaç kelimeye mutlu olabilen sanatçıların açtığı bir sergi. Bolca iyi niyet, hoşgörü ki işlerin üzerine işeyenleri de gördük! Yüreğini açan, özel güvenliği olmayan. 2 tane işsiz üniversite öğrencisinin sorumluluğunda. İyi niyet dışında çok da fazla bir şey göremiyeceğimiz. Başköşeye edebiyatın oturduğu, Bilge karasunun ağırca gözlerini bize kırptığı. Müşfik kenter in seslendirmediği şiiri içimizden okuduğumuz. Matisse’ in el çırptığı… Fısıltıyla yükünü almış bir içki masası, ali babalar da matis den bahsetmeseler de, neşet ertaş var lugatların da!

Sanat sevicileri ve binlerce fotoğraf çeken izleyiciler dışında, bir avuç azınlıkla sıkışmış galata nın köşesine. Şarapçı, düşkün, kafası karışık kişilerle hep birlikte bir umut büyüttük. Biran olsun kırdı no:9 un monotonluğunu! Tıpkı Sivaslı diğer kafası karışık Bünyamin abi nin kulaklarımda çınlayan sözü gibi: ‘’kiraz yesem de aynı, kayısı yesem de’’… Tatsız tuzsuz bir hayatı sadece sohbet kesintiye uğratsın. Galata da buluşan ilginç bir azınlıkla var olan sergi, en sivil birliktelik sanırım? Kumru uçtu yuvadan kanatlarını patırdatarak. Sergi sonu da geldi. Kolumuz da bir sepet dolusu papatya. Bir sigara jelatini havalanır. No 9 da sessizlik. Esmer olsa Çingene olacak kadın sanatçılara sevgiler…



Umut Sayar
Mayis 2011

No comments:

Post a Comment